İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin unutulmaz hocalarından mimar, eğitimci ve ressam Nezih Eldem, 1921 yılında İstanbul, Eyüp’te doğdu. Üniversite eğitimini 1944 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nde tamamladı. Aynı yıllarda Akademi’de hocalık yapan Sedat Hakkı Eldem ile yolları kesişen Nezih Eldem’in mimari anlayışının özellikle ilk dönem yansımalarında Sedat Hakkı’nın, Emin Onat’ın ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde asistanı olduğu Paul Bonatz’ın etkilerini görmek mümkündür. Buna en iyi örnek olarak 1949 yılında bir yarışma sonucu tasarladığı ve hayata geçirdiği Ankara Belediye Binası verilebilir. Bu dönemde ülkedeki çoğu mimarda olduğu gibi 2. Dünya Savaşı’nın uzun yıllar süren etkilerinin de tetiklediği milli mimarlık eğiliminin izleri Eldem’in yapılarında da görülmektedir. İlk dönem yapılarının sonraki üretimlerine göre daha biçimci bir anlayışla tasarlandığını da ekleyebiliriz. 1950’den sonra milli mimarlık akımının etkisini kaybetmesi ile Eldem, kendine özgü mimarlık anlayışının daha net görülebildiği projelere imza atmıştır.
Eldem’in mesleki kariyerinde etkili olmuş bir diğer süreç ise 1952 yılında Emin Onat’ın öncülüğünde Anıtkabir’in İtalya’da üretilen mozaiklerini ve tunç parmaklıklarını denetlemek üzere gittiği ve iki yıl kaldığı İtalya serüveni olmuştur. Milano Teknik Üniversitesi’nde Domus isimli derginin kurucusu, mimar ve endüstriyel tasarımcı Gio Ponti’nin derslerine katılan Eldem, sonraları ünlü mimar ile çalışma fırsatı da bulmuştur. 1954 yılında İstanbul’a dönen ve aynı yıl doçent olan Nezih Eldem, 1962 senesinde ise Profesör ünvanını almıştır.
Nezih Eldem ‘çıkış noktasını biçimden alan her türlü üslupsal reçeteciliği’ yok saymaktadır. Eldem’in mimarisi ele alındığında işlevselliğin, malzemenin, bağlamın ve tarih bilinicinin ön plana çıktığı bir anlayıştan söz etmek mümkündür. Kente ve mimarlığa karşı barındırdığı sorumluluk bilinci ile de Eldem her zaman mimarlık camiası için önemli bir figür olmuştur. Nezih Eldem, Mimarlar Odası’nın kuruluşundan itibaren Mimarlar Odası Yönetim Kurulu üyeliği görevini üstlenmiştir. Mimarlar Odası dışında da kent ile ilgili birçok farklı kurumda yer almıştır. Eldem’in tüm etkinliklerine katılım gösterdiği Avrupa Ortak Mimarlık Mirası Kampanyası sonucu, ‘1976 yılında İstanbul, Avrupa Konseyi Parlamentosu’nca ‘korunması gereken dünya kenti’ seçilmiştir. Nezih Eldem, 1979 yılında UNESCO’nun Uluslararası İstanbul ve Göreme Kampanyası’nı yürütmüş ve 1980’li yılların ortalarına kadar, UNESCO katılımıyla İstanbul Belediyesi bünyesinde kurulan TASK Bürosu’nda ’UNESCO Uzmanı’ sıfatıyla koruma ve pilot proje çalışmalarına öncülük etmiştir. Bunların yanı sıra Nezih Eldem, Türk Tarihi Çevre Koruma (TAÇ) Vakfı kurucu üyeliği görevini de üstlenmiştir.’
Nezih Eldem katıldığı proje yarışmalarından aldığı ödüllerin yanı sıra 1998 senesinde Mimarlar Odası tarafından düzenlenen VI. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde Sinan Ödülü’ne layık görülmüştür. Gürhan Tümer, Zeynep Ahunbay, Baran İdil, Haydar Karabey ve Murat Uluğ’nun yer aldığı seçici kurulun açıklamasına göre ’Büyük Ödül (Sinan Ödülü), bir kuşağın temsilcisi olarak, benimsediği mimari ve mesleki ilkelerden, etik kurallardan hiç ödün vermeksizin sürdürdüğü uygulamaları ve aynı doğrultuda eğitime yaptığı katkılarıyla, mesleki tutarlılık ve süreklilik açısından referans konumu oluşturan Nezih Eldem’e (oybirliğiyle) verilmiştir’.
Tarihi yapıların korunması, yeniden işlevlendirilmesi ve gerektiğinde ekler ile genişletilmesi konuları Eldem’in mesleki pratiğinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Şimdilerde Taşkışla’nın kalbi sayılabilecek 109 No’lu salonu (konferans salonu) Nezih Eldem tasarlamıştır. Hocalık yaptığı yıllarda elinden eskiz kağıdı düşmeyen Eldem’in Taşkışla için yaptığı birçok farklı çizim ve tasarım bulunmaktadır. Taşkışla’nın meşhur çatı katındaki koridor ve dersliklerin bulunduğu cadde yönündeki uzun bölümü Nezih Eldem yenilemiştir. Taşkışla’nın 213 No’lu dersliğinde, kütüphanesinde ve kürsülerin bazılarında da yine Eldem’in imzası bulunur. Eski Şark Eserleri Müzesi düzenlemesi, İTÜ Maden Fakültesi G (Atatürk) Amfisi ve öne çıkan işlerinden eski Harbiye Mektebi’nin Askeri Müze’ye dönüştürülmesi projeleri de tarihi yapılarla Eldem’in ilişkisini gözlemleyebileceğimiz projelerden bazılarıdır.
Eldem, mesleki pratiğini aktif olarak sürdürdüğü yıllar da dahil olmak üzere eğitimci kimliğine her zaman önem vermiştir. Hatta bazı yapılarının uygulama süreçlerine hocalık yaptığı İTÜ Mimarlık Bölümü’nden öğrencilerini de dahil etmiş ve şantiyelerini kimi zaman bir eğitim alanına dönüştürmüştür. Bu duruma verilebilecek en iyi örneklerden birisi Eldem’in döneme göre oldukça farklı ve yeni bir vizyonla tasarladığı Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi projesidir. Eldem 1967 yılında açılan yarışmada birinci olur ve ardından uzun yıllarını bu yapının tasarım sürecine adar. Yapı, 24 yıl süren çalışmalar sonucunda 1991 yılında Askeri Müze olarak kullanıma açılmıştır. ‘Tarihi bir bina olan Harbiye Mektebi’nin mekânsal kurgusunu bozmak istemediğini belirten Nezih Eldem, jürinin en çok bu konuda eleştiride bulunduğunu, mekânsal kurguyu koruma konusunda ısrarlı olmamasını ve daha fazla duvar kaldırmasını tavsiye ettiğini bildirmiştir. Fakat Nezih Eldem kendi mimari anlayışı doğrultusunda, tarihi yapıyı mümkün olduğunca bozmamaya gayret ettiğini ifade etmiştir.’ Eldem’in mütevazı kişiliğinin yansımalarını mimari anlayışında da görmek mümkündür. Müze tasarımında mimarın kendisini göstermemesi ve geri planda kalmayı bilmesi gerektiğine inanmaktadır. Askeri Müze Projesi’nin tasarım kararlarını da bu motivasyonla aldığını şu cümleleri özetlemektedir: ‘Askeri Müzede de, senaryonun ve objenin ortaya çıkması, okunurluğunu sağlamak üzere, mimarinin büyük bir sadelik ve yalınlık içinde ‘geri çekilmesi’ hedeflenmiştir. Betonarme kirişlerin ‘gri’si, döşemedeki mermerin tekdüze ‘bej’inden, duvarın ‘beyaz’ı ile ahşap ince yapı ve ekipman ögelerinin doğal renginden başka bir malzemeye ve renge rastlayamazsınız bütün binada’.
Dönemde hakim olan genel anlayışın dışına çıkan Eldem’in Askeri müze için yaptığı modern ek, cadde tarafındaki sağır cepheleri sebebiyle bir kesim tarafından oldukça eleştirilmiştir. Eldem’in bu eleştirilere cevabı ise tasarımın ardındaki düşünce biçimini açıklar: ’Eski Harbiye Mektebi’nin değil, yeni Askeri Müze’nin cephesi. Bugünün uygar dünyasınca benimsenen çağdaş restorasyon ve yenileme anlayışı, böyle bir yapıda temelden çatıya yeni bir eklentide yalancı pencereler yapmayacak kadar dürüst, taklit etmeyecek kadar saygılı davranmamı onaylar’.
Bugün Türk mimarlık tarihindeki önemli isimlerden biri olarak andığımız Eldem’in mesleği seçmesini etkileyen önemli etmenlerden birisi genç yaşta farkına vardığı resim kabiliyeti olmuştur. 14 yaşında Güzel Sanatlar Birliği’ne kaydolan Eldem, burada Şevket Dağ, ibrahim Çallı, Sami Yetik gibi usta ressamlarla tanışmış ve birçok sergide yer almıştır. Daha sonradan ‘resim yoluyla tanıştığı, görmeyi öğrendiği doğal ve yapay dünyayı başka boyutlardan görebilmek için’ mimarlık eğitimi almaya karar verir. Resme olan ilgisini ve bu alandaki yeteneğini Eldem’in eskizlerinde de görmek mümkündür.
2005 yılında hayatını kaybeden Nezih Eldem, yaklaşık 50 yıl boyunca öğretim üyeliği görevini sürdürmüştür. Hocalığı boyunca yürüttüğü derslerde mimarlık üzerine geliştirdiği söylemler ve hayata geçirdiği projeler birçok mimara ve tasarımcıya ilham olmuştur. Mütevazı ve kendini mesleğine adamış kişiliği ile de tüm öğrencilerinin ve mimarlık camiasının kalbinde ayrı bir yer edinmeyi başarmıştır. Yazıyı Doğan Kuban’ın Eldem’in ressamlığına duyduğu hayranlığı dile getirdiği cümleleri ile bitirelim: ‘Ressamlığı yaptığı her şeyi haklı çıkaracak kadar iyidir’.
Kaynak:
-2007. İlmen: ‘Tasarımları ve Eğitimciliği ışığında Nezih Eldem’in Mimarlık Anlayışı’. İstanbul Teknik Üniversitesi
-1991. Eldem: ‘Kimse Bana ‘Nereden Biliyorsun?’ Diyemedi.’, Arredamento Dekorasyon, 27, 84-89
Görseller:
Yorum Yazın!