Muskovit

Office Istanbul Architects tarafından Uluslararası Antalya Mimarlık Bienali (IABA) kapsamında üretilen Muskovit, falezlerin kıyısında, adını taşıdığı mineralden esinlenen katman katman yapısı ve anın ışıltısını yansıtan parlak yüzeyleri ile dikkat çekiyor. Çevresinde dairesel dizilmiş olan taşlar, denizin sonsuz döngüsüne ayak uyduruyor ve her taş, başka bir kayadan kopup gelmiş birer hatıra gibi sergileniyor.

Muskovit, zaman içinde hafifleyerek parlaklığını yitirirken anlam kazanan tasarımıyla, ziyaretçilere doğayla kurduğu ilişkiden güç alan şiirsel bir deneyim sunuyor.

Mimarlar projeyi şöyle ifade ediyor:

“Işığın en parlak olduğu an, çözülmenin başladığı andır.”

Kentte, falezlerin kıyısında, taş ve su birbirine fısıldar bitmeyen bir ritimle.
Her dalga bir iz bırakır. Her kaya, yavaşça çözülür.
Bir parıltı doğar, sönmek üzere.

Abrazyon, doğanın görünmez kalemiyle sabrın, zamanın ve yok oluşun bir tür yazısını yazar. Bu yerleştirme, MUSKOVIT, adını taşıdığı minerale benzer: katman katman soyulan, ışığı yalnızca bir süreliğine tutabilen bir varlık.

Parlak yüzeyler burada bir ânın ışıltısını taşır. Ama parlak olan her şey, zaten kaybolmaya başlamıştır. Taşların dairesel dizimi, denizin sonsuz döngüsüne ayak uydurur başlangıcı ve sonu olmayan bir harekete.
Her taş, bir başka kayadan kopmuş bir hatıra gibidir.

Muskovit, ayrılan, tek kalan gibidir. Yükselen değil, eksilen bir varlık.
Zamanla hafifleyen, parlaklığını yitirirken anlam kazanan.

İzleyeni bu sürecin içine çağırıyorum: Parıltının ardındaki geçiciliğe bakmaya, suyun sesiyle kayanın sabrı arasındaki o ince, görünmez hatta kulak kesilmeye…

Çünkü belki de en parlak olan şey, kaybolmanın eşiğinde olandır.
Ve belki de her çözülme, yeni bir parıltının başlangıcıdır.