Salon Alper Derinboğaz imzalı İstanbul Kent Müzesi projesi, yakın zamanda cephesinde önemli bir uygulama aşamasının tamamlanmasıyla birlikte uluslararası arenada yeni bir başarıya ulaştı. Architizer A+ Awards ödülünü alması, Europe 40 Under 40 seçkisinde yer alması ve Danimarka Kültür Merkezi’nin ‘Commons and Communities’ sergisinde sergilenmesiyle ses getiren proje, dünyanın önde gelen mimarlık programlarından biri olan ‘The International Architecture Awards 2025’ kapsamında uluslararası bir ödüle daha layık görüldü.


Dijital üretim teknikleriyle geliştirilen özel cephe panellerinin montajının tamamlanması, projenin tasarım sürecinde belirleyici bir dönemeç oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan proje, Topkapı semtinde, tarihi Theodosius Surları’nın Romanus Kapısı’na yakın eski bir garaj arazisinde konumlanıyor. İstanbul Müzesi, surların farklı dönemlerde geçirdiği dönüşümler ve duvar işçiliklerindeki çeşitlilikle bütünsel bir tarih anlatısına zemin hazırlıyor. Müze, kentin 8.500 yıllık çok katmanlı tarihini yansıtan önemli bir kültürel odak noktası olmayı amaçlıyor.

Masif bir kütleden oyulmuş izlenimini veren müze binası, yakınındaki surlarla hiyerarşik bir yarışa girmeyen yatay bir forma sahip. Yapı, kara duvarlarını ve ulaşım merkezini takip eden rotayla ilişkilenerek sarmal bir kurguyla şekilleniyor. Kütle, bulunduğu yerin topografyasına bağlantı kuran bir yaya köprüsü ile bölünerek giriş noktasını belirgin hale getiriyor.

Ziyaretçileri arkeolojik bir kalıntı içinde hareket eder gibi büyük bir açıklık karşılıyor. İstanbul için simgesel bir değeri olan bu önemli tarihi yapı dizisine uzanan ziyaret rotası, mevcut hafriyat alanı ve toplu ulaşım hatları üst ölçekte projeyi şekillendiren temel unsurları oluşturuyor.

Tasarımın en belirgin özelliklerinden biri, müzenin çok yüzeyli geometrisi ve bu geometrinin sergi rotasının akışına göre biçimlenmesi. Anodize metal ve camdan imal edilen yarı yansıtıcı çok yüzeyli cephe, çevredeki tarihi dokuyu ve kara surlarını yansıtarak yapı ile çevresi arasında sürekli bir diyalog kuruyor.

Merkezi avlu ile sağlanan mikroklima ve doğal zeminin korunarak yerel malzeme paletiyle oluşturulan yapı dili ise projeyi sürdürülebilirlik açısından önemli bir noktaya taşıyor.

Şeffaf zemin kat; kent kütüphanesi, geçici sergi alanı, konferans salonu, kafeler, restoranlar ve Müze Meydanı’ndan parka açılan bir çocuk atölyesi gibi kamusal faaliyetleri barındırıyor. Müzenin bu kamusal fonksiyonlar ile bulunduğu park içinde yaşayan bir kültür merkezi olması kurgulanmış.

Zemin kotu altına konumlandırılan laboratuvarlar, teknik birimler ve geniş atölye-depo alanları yalnızca müzenin kendi ihtiyaçlarına değil, İstanbul’daki diğer kurumlara da hizmet verebilecek bir altyapı oluşturuyor. Böylece proje, bir müzeler ağına dönüşme hedefini destekleyen stratejik bir kültürel merkez olma niteliği taşıyor.
Mimari Tasarım: Salon Alper Derinbogaz
Küratöryel Tasarım: Luca Molinari Studio
İşveren: İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Konum: Topkapı, İstanbul
Render / Çizimler: Salon Alper Derinbogaz
Fotoğraflar: Yerçekim Architectural Photography









Yorum Yazın!