Do Ho Suh’un pratiğinde ev, yalnızca bir mekan tanımı değil; aidiyet, bellek, kimlik ve göçebelik gibi katmanlı kavramların buluştuğu bir arayüzdür. Tate Modern’de açılan “Walk the House” sergisi, sanatçının otuz yılı aşkın üretim sürecine geniş bir bakış sunarken, izleyiciyi ev kavramı üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor. Sergi, Seoul, New York ve Londra gibi Suh’un yaşamına damga vurmuş şehirler arasında dolaşırken, sanatçının kişisel hikayesinden yola çıkarak evrensel sorulara yöneliyor: Evimizi gerçekten nereye taşırız? Bellek yalnızca zihinde mi saklanır, yoksa duvarlarda, anahtarlıklarda, priz kapaklarında da mı yaşar?
“Walk the House” başlığı, Suh’un çocukluk anılarında yer eden bir Kore deyişinden ilham alıyor. Hanok adı verilen geleneksel Kore evlerinin sökülüp başka bir yere taşınmasını anlatan bu ifade, fiziksel bir hareketlilikten öte, mekanla kurduğumuz duygusal ve zihinsel bağların taşınabilirliğine de işaret ediyor. Suh’un yıllardır sürdürdüğü transparan kumaşlardan birebir ölçekli mekan replikaları da tam olarak bu fikrin somutlaşmış hali. İzleyici, sanatçının eski evlerinden kopyalanan ince kumaş duvarların arasında dolaşırken, hem fiziksel hem de metaforik anlamda “evin içinde yürür”.

Serginin öne çıkan işlerinden Nest/s (2024), Seoul, New York, Londra ve Berlin’deki farklı yaşam alanlarının parçalarını bir araya getirerek imkansız ama tanıdık bir mekan yaratıyor. Bu yapı, farklı hayatların üst üste bindiği, geçmiş ve şimdinin iç içe geçtiği, sürekli değişen bir ev kurgusu sunuyor. Perfect Home: London, Horsham, New York, Berlin, Providence, Seoul (2024) isimli çalışmada ise Suh’un yaşadığı tüm evlerin detayları; kapı kolları, ışık düğmeleri, prizler gibi gündelik nesneler üzerinden yeniden hayat buluyor. Bu küçük detaylar, sanatçının hayatına temas etmiş farklı mekanları bir araya getirerek kolektif bir bellek haritası yaratıyor.

Suh’un mekana dair hassasiyeti yalnızca mimari formlarla sınırlı değil. Rubbing/Loving: Seoul Home (2013-22) ve Rubbing/Loving: Company Housing of Gwangju Theater (2012) gibi işler, binaların yüzeylerine grafit kalem ya da renkli boyalarla yapılan sürtme işlemiyle oluşturulmuş. Bu zahmetli süreç, fiziksel bir temasın izlerini bellekle ilişkilendiriyor.

Kağıt üzerindeki çalışmalar ise Suh’un mekanla kurduğu ilişkiyi taşınabilir, kırılgan ama bir o kadar da kalıcı biçimlerde yeniden üretiyor. Staircase (2016) gibi işler, jelatin dokuların suyla eritilip kağıda aktarılmasıyla üç boyutlu formu iki boyutlu düzleme taşıyor. Tüm bu üretimleri, Suh’un Kore’deki mürekkep resmi eğitiminden gelen bir iz bırakma fikrine dayanıyor.

Sergi, Suh’un hayali bir “mükemmel ev” fikri üzerine kurguladığı Bridge Project ile sona eriyor. Mimarlık, mühendislik, antropoloji ve biyoloji gibi disiplinlerle iş birliği içinde geliştirilen bu proje, yaşanabilir yapıların toplumsal, politik ve ekolojik bağlamlarda nasıl yeniden düşünülebileceğine dair sorular soruyor. Suh’un her zaman peşinden gittiği meseleler burada bir kez daha görünür oluyor: Bir evi ev yapan nedir? Taşınabilir olan yalnızca fiziksel yapı mı, yoksa onunla kurduğumuz duygusal bağ da bizimle birlikte hareket eder mi?
Do Ho Suh’un “Walk the House” başlıklı kişisel sergisi, Tate Modern, Londra’da 1 Mayıs – 19 Ekim 2025 tarihleri arasında ziyaret edilebilir.
Kaynak ve görseller : tate.org.uk
Yorum Yazın!