Grimshaw mimarlık ofisinin kurucusu ve yüksek teknoloji (hi-tech) mimarlık hareketinin öncülerinden Sir Nicholas Grimshaw, 85 yaşında hayatını kaybetti. Elli yılı aşkın kariyeri boyunca yapısal netlik, ileri mühendislik ve işlevselliği ön plana çıkaran kamu ve altyapı projeleri gerçekleştirdi ve çağdaş mimarlık üzerinde kalıcı bir iz bıraktı. Grimshaw Architects’in başkanı Andrew Whalley, mimarın mimarlığa yaklaşımını şu sözlerle ifade etti: “Onun mimarisi hiçbir zaman yüzeysel ya da modaya uygun değildi, her zaman yapı, zanaat ve amaç odaklıydı – hem kullanışlı hem de ilham verici olduğu için uzun ömürlü binalar yaratmak ve Nick’in sözleriyle ‘bir tür neşe getirmek’ti.”
1939 yılında doğan Nicholas Grimshaw, mimarlık eğitimini Edinburgh Sanat Koleji’nde aldı ve 1965’te Architectural Association’dan mezun oldu. Kariyerinin ilk döneminde Terry Farrell ile ortak projeler yürüten mimar, karmaşık bileşenlerin kullanımı ve prefabrikasyon konularındaki uzmanlığıyla dikkat çekti. 1980 yılında kendi mimarlık ofisini kurdu. Mimarlığa katkılarından dolayı 2002 yılında şövalye unvanı alan Grimshaw, 2004–2011 yılları arasında Kraliyet Akademisi Başkanlığı yaptı ve 2019 yılında RIBA Kraliyet Altın Madalyası ile onurlandırıldı. Grimshaw 2019 yılında emekli oldu ancak ofise danışmanlık yapmaya devam etti ve 2022 yılında dezavantajlı durumdaki gençlerin mimarlık ve yaratıcı endüstrilerde kariyer yapmalarını destekleyen Grimshaw Vakfı’nı kurdu.

İngiltere Cornwall’da eski bir kil ocağında halka açılan ve çelik borularla desteklenen iç içe geçmiş jeodezik kubbelerden (biyomlar) oluşan Eden Projesi, Grimshaw’ın en çok ses getiren eserlerinden biri oldu. Bu proje, mimarlık ve mühendisliği sürdürülebilir ve iklime duyarlı bir tasarım yaklaşımıyla birleştirerek hem Grimshaw ofisi hem de mimarlık mesleği için önemli bir dönüm noktası oldu. Ayrıca, sürdürülebilir tasarımın uygulanabilirliğini vurgulayarak çevresel farkındalığın mimarlık gündeminde öne çıkmasına katkıda bulundu.
İngiliz mimar o dönemde, “Hayatım ve mesleğim her zaman deneyler ve fikirlerle, özellikle de sürdürülebilirlikle ilgili olmuştur. Her zaman, insanlığın gelişmesi için yaşadığımız çağın teknolojisini kullanmamız gerektiğini düşünmüşümdür” demişti.

Grimshaw’ın bir başka ses getiren projesi olan Eurostar trenleriyle Birleşik Krallık’ı doğrudan Avrupa’ya bağlayan Waterloo Uluslararası Terminali, 1994 yılında Stirling Ödülü’nün öncülü olan RIBA Yılın Binası ödülünü aldı ve Mies van der Rohe Ödülü olarak da bilinen Avrupa Mimarlık Ödülü’nü kazandı. Yaklaşık 400 metre uzunluğundaki kıvrımlı cam çatıya sahip terminal, mühendislik alanındaki cesur bir vizyonu kentsel bağlamla birleştiren etkileyici bir yapı örneğiydi.
Grimshaw bu projesini, tasarım başarısının ötesinde müşterilerinin güvenini de simgelediği için kariyerindeki en sevdiği yapı olarak nitelendirdi.

2014 yılında New York’un Manhattan bölgesinde açılan Fulton Center, Grimshaw’ın mimarlık pratiğini yalnızca Birleşik Krallık’la sınırlı kalmayıp dünya ölçeğine taşıdığının göstergesiydi. Birden fazla metro hattını entegre eden ulaşım merkezi, yolcular için yön bulmayı kolaylaştıran geniş ve aydınlık bir atriyum etrafında düzenlendi. Grimshaw’ın tasarımlarına özgü yapısal netlik, çevresel duyarlılık ve malzeme dürüstlüğü Fulton Center’da da belirgin biçimde hissediliyordu.

Grimshaw’ın uluslararası ölçekli çalışmalarının arasında Türkiye’den de proje yer alıyor. 2019 yılında İstanbul’da açılan Arter, Vehbi Koç Vakfı’nın çağdaş sanat kurumu olarak sanatçıları ve izleyicileri bir araya getiren çok katmanlı bir kültür merkezi işlevi görüyor. Grimshaw, 2012’de yarışmayı kazandıktan sonra yerel ortaklarla birlikte tasarım sürecini yürüttü ve şeffaflık ile akışkanlık ilkeleri etrafında şekillenen bir yapı ortaya koydu. Proje, hem işlevsel sergi ve performans alanları hem de kamusal açıklığıyla Grimshaw’ın insan odaklı mimarlığının İstanbul’daki güçlü bir yansımasını sunuyor.
Bir röportajında mimarlığı “tekne yapımına” benzeten Grimshaw, yapı malzemelerinin ve strüktürün dekoratif değil, gerçek işlevlerini yerine getirmesi gerektiğini vurguladı. Mekânların şekillenmesinde kullanıcıların akışı ve iç-dış ilişkisi gibi unsurların belirleyici olması gerektiğini savunan mimar, binaların insanlara sadece görsel olarak değil kullanım olarak da neşe vermesi gerektiğine inanıyordu. Meslektaşlarının deyimiyle “icatlar ve fikirler adamı” olan Grimshaw, nesnelerin nasıl yapıldığına dair tutkulu merakı ve mimarlık sanatına bağlılığıyla hatırlanacak ve geleceğin mimarlarına yol göstermeye devam edecek.
Yorum Yazın!