Mimarlık Ofisi: Erhan Vural Architecture + Urban Design
Projenin Yeri: Haydarpaşa – İstanbul
Proje Tipi: Ofis ve Kültürel
Proje Yılı: 2024
Web Sitesi: erhanvural.com
Fotoğraflar: Egemen Karakaya
TCDD Offices & Art Galleries
Proje Künyesi / Metni
Haydarpaşa Garı geri sahası içerisinde yer alan bu beş adet yeni yapı, alanda var olan ve ömrünü tamamlamış niteliksiz yapıların izleri üzerine konumlanır. Yapılar ve yapılar arası açık alanlar, eski izleri sürdürebilmek adına hassas bir çaba içindedir. Çünkü proje alanı, Haydarpaşa Gar Sahası içinde bulunan Kalkhedon Deresi ve Limanı sebebiyle tarih boyunca birçok önemli kültüre ev sahipliği yapmış, uzun süredir katman katman ortaya çıkarılan önemli bir arkeolojik alanın yanı başında yer almaktadır.
Haydarpaşa Gar sahası içinde yer almasının yanı sıra proje alanı, Kadıköy’ün en önemli ve kozmopolit semtlerinden biri olan Yeldeğirmeni Semti ile doğrudan etkileşim kurabilecek bir konumdadır. Orgeneral Şahap Gürler Caddesi’ne uzunca bir cephe veren bu alan, kültür, sanat, yeme-içme ve üretim odaklı bir dokuya dönüşen Yeldeğirmeni Semti ile önemli bir diyalog kurma potansiyeline sahiptir.
TCDD personeli tarafından bir süre ofis olarak kullanılacak olan bu yeni yapıların, üst ölçekli “Haydarpaşa Gar Kültür Sanat” projesi kapsamında sanat galerilerine dönüştürülmesi ve kamuya açılarak tüm kente hizmet vermesi planlanmaktadır. Tasarıma başlandığında, yeni yapılar inşa etmek yerine alandaki mevcut yapıların iyileştirilmesi ve yeniden kullanılması ilk hedef olmuştur. Fakat mevcut yapıların depo ve teknik ihtiyaçlar sebebiyle geçici denebilecek yapısal elemanlarla inşa edilmiş olması ve ayrıca zamanla korozyon ile oturmalar sonucunda yapısal sistemlerinin büyük tahribata uğraması nedeniyle yeniden kullanımları mümkün olmamıştır. Bu sebeple yapıların oturum izleri korunarak, bu izlerde çelik strüktürlü yeni yapılar tasarlanmıştır. Yapı kabukları, yapısal çelik karkas üzerine oldukça rijit malzemelerle inşa edilirken; iç mekan bölüntüleri, fonksiyon değişikliğine olanak verebilecek biçimde ekonomik, hafif, esnek ve sökülebilir malzemelerle oluşturulmuştur.
Aynı tasarım diliyle tasarlanan bu beş adet çelik strüktürlü yapı, farklı aks sayılarından oluşur ve dolayısıyla uzunlukları birbirinden farklıdır. Farklı kitle ve malzeme kombinasyonlarından oluşan modüler yapı dilimleri, gün ışığı ve iç mekan ihtiyaçlarına göre yan yana gelerek yapıları oluşturur. Tüm yapıların ortak karakteristiği, corten giriş saçaklarının kalınca bir kat silmesine dönüşerek balkonlara kadar uzanması ve bu sayede farklı malzeme ile doku kombinasyonlarına altlık oluşturmasıdır. Yapılar, alanın hafızasında var olan özgün dokular, renkler ve malzemelerden esinlenen bir cephe kompozisyonuna sahiptir. Tuğla, dokulu sıva, corten, profilit (U-glass), genişletilmiş boyalı metal mesh, titanyum-çinko gibi ana malzemeler ve bunların renk-doku türevleri, uzun yapı cephelerinde derzlerle birbirinden ayrılarak farklı yüzeyler oluşturur.
Yapıların uzun ön ve arka cepheleri, iki farklı cephe tasarımına sahiptir. Birinde üst kattan konsol yapan balkonlar, uzun profilitler, sağır tuğla ve sıva yüzeyler, giriş saçakları ve dar uzun pencereler hakimken; diğer cephede alt katta modüler kare pencereler ve bu pencereleri çerçeveleyen corten söveler, üst katta ise açılır-kapanır mikro genişletilmiş boyalı metal mesh güneş kırıcılar dikkat çeker. Yapısal çeliğin taşıyıcı sistem tasarımından kaynaklanan ilk, orta ve son akslara her iki katta birden çelik çaprazlar yerleştirilmiştir. Bu karakteristik taşıyıcı elemanlar açıkta bırakılarak cephe tasarımında baskın birer mimari unsur olarak değerlendirilmiştir.
Yapıların birinci katlarında çatıdan ve cepheden dışarı doğru konsol yaparak çıkan balkonlar hem ofis kullanımında hem de sanat galerisi kullanımında üst katların korunaklı yarı açık alanları olmayı hedeflerken; karşılıklı yapılar ve kullanıcıları arasındaki diyaloğu artırarak kampüs olma durumunu pekiştirmeyi de amaçlar. Açık alanlara yerleştirilecek yeni sanat objeleri ile proje alanından taşınıp restore edilmek üzere gönderilen, restorasyon sonrası tekrar yerinde sergilenmesi planlanan eski banliyö trenleri de bu balkonlar sayesinde farklı bir perspektiften algılanabilir durumda olacaktır.
Zemin kat ve bir yarım asma kattan oluşan yapılar, geçici ofis fonksiyonuna hizmet verebilmek adına hafif ve ekonomik bölme elemanlarıyla oluşturulmuş kapalı yönetici ofislerinden ve galerilerle zenginleştirilmiş açık ortak çalışma alanlarından oluşmaktadır. Yapılar, ofis olarak hizmet verdikten sonra içerdeki geçici bölme elemanları ve asma tavanlar sökülerek, bölüntüsüz total mekanlar haline getirilip sanat galerisi fonksiyonuna hazır hale getirilecektir. Küratörün taleplerine veya serginin konseptine göre mekan, bütüncül bir alan olarak kullanılabilir ya da yeniden bölünebilir durumda olacaktır. Bu sebeple tüm elektrik ve mekanik aksamlar, her iki fonksiyona da uyum sağlayabilecek kapasitede ve yerleşimde tasarlanmıştır. Hem ofis hem de sanat galerisi fonksiyonunda hizmet verecek olan ıslak hacimler ve teknik hacimler gibi kalıcı mahaller, yapı içlerinde renkli “box”lar olarak tasarlanmıştır. Beş yapıda beş farklı renk ile simgelenen bu renkli kalıcı “box”lar, tüm alanı deneyimleyen kullanıcıların tekrara düşmesini engellemek amacıyla simgesel birer nirengi noktası olarak düşünülmüştür.
Haydarpaşa Gar sahası içinde yer almasının yanı sıra proje alanı, Kadıköy’ün en önemli ve kozmopolit semtlerinden biri olan Yeldeğirmeni Semti ile doğrudan etkileşim kurabilecek bir konumdadır. Orgeneral Şahap Gürler Caddesi’ne uzunca bir cephe veren bu alan, kültür, sanat, yeme-içme ve üretim odaklı bir dokuya dönüşen Yeldeğirmeni Semti ile önemli bir diyalog kurma potansiyeline sahiptir.
TCDD personeli tarafından bir süre ofis olarak kullanılacak olan bu yeni yapıların, üst ölçekli “Haydarpaşa Gar Kültür Sanat” projesi kapsamında sanat galerilerine dönüştürülmesi ve kamuya açılarak tüm kente hizmet vermesi planlanmaktadır. Tasarıma başlandığında, yeni yapılar inşa etmek yerine alandaki mevcut yapıların iyileştirilmesi ve yeniden kullanılması ilk hedef olmuştur. Fakat mevcut yapıların depo ve teknik ihtiyaçlar sebebiyle geçici denebilecek yapısal elemanlarla inşa edilmiş olması ve ayrıca zamanla korozyon ile oturmalar sonucunda yapısal sistemlerinin büyük tahribata uğraması nedeniyle yeniden kullanımları mümkün olmamıştır. Bu sebeple yapıların oturum izleri korunarak, bu izlerde çelik strüktürlü yeni yapılar tasarlanmıştır. Yapı kabukları, yapısal çelik karkas üzerine oldukça rijit malzemelerle inşa edilirken; iç mekan bölüntüleri, fonksiyon değişikliğine olanak verebilecek biçimde ekonomik, hafif, esnek ve sökülebilir malzemelerle oluşturulmuştur.
Aynı tasarım diliyle tasarlanan bu beş adet çelik strüktürlü yapı, farklı aks sayılarından oluşur ve dolayısıyla uzunlukları birbirinden farklıdır. Farklı kitle ve malzeme kombinasyonlarından oluşan modüler yapı dilimleri, gün ışığı ve iç mekan ihtiyaçlarına göre yan yana gelerek yapıları oluşturur. Tüm yapıların ortak karakteristiği, corten giriş saçaklarının kalınca bir kat silmesine dönüşerek balkonlara kadar uzanması ve bu sayede farklı malzeme ile doku kombinasyonlarına altlık oluşturmasıdır. Yapılar, alanın hafızasında var olan özgün dokular, renkler ve malzemelerden esinlenen bir cephe kompozisyonuna sahiptir. Tuğla, dokulu sıva, corten, profilit (U-glass), genişletilmiş boyalı metal mesh, titanyum-çinko gibi ana malzemeler ve bunların renk-doku türevleri, uzun yapı cephelerinde derzlerle birbirinden ayrılarak farklı yüzeyler oluşturur.
Yapıların uzun ön ve arka cepheleri, iki farklı cephe tasarımına sahiptir. Birinde üst kattan konsol yapan balkonlar, uzun profilitler, sağır tuğla ve sıva yüzeyler, giriş saçakları ve dar uzun pencereler hakimken; diğer cephede alt katta modüler kare pencereler ve bu pencereleri çerçeveleyen corten söveler, üst katta ise açılır-kapanır mikro genişletilmiş boyalı metal mesh güneş kırıcılar dikkat çeker. Yapısal çeliğin taşıyıcı sistem tasarımından kaynaklanan ilk, orta ve son akslara her iki katta birden çelik çaprazlar yerleştirilmiştir. Bu karakteristik taşıyıcı elemanlar açıkta bırakılarak cephe tasarımında baskın birer mimari unsur olarak değerlendirilmiştir.
Yapıların birinci katlarında çatıdan ve cepheden dışarı doğru konsol yaparak çıkan balkonlar hem ofis kullanımında hem de sanat galerisi kullanımında üst katların korunaklı yarı açık alanları olmayı hedeflerken; karşılıklı yapılar ve kullanıcıları arasındaki diyaloğu artırarak kampüs olma durumunu pekiştirmeyi de amaçlar. Açık alanlara yerleştirilecek yeni sanat objeleri ile proje alanından taşınıp restore edilmek üzere gönderilen, restorasyon sonrası tekrar yerinde sergilenmesi planlanan eski banliyö trenleri de bu balkonlar sayesinde farklı bir perspektiften algılanabilir durumda olacaktır.
Zemin kat ve bir yarım asma kattan oluşan yapılar, geçici ofis fonksiyonuna hizmet verebilmek adına hafif ve ekonomik bölme elemanlarıyla oluşturulmuş kapalı yönetici ofislerinden ve galerilerle zenginleştirilmiş açık ortak çalışma alanlarından oluşmaktadır. Yapılar, ofis olarak hizmet verdikten sonra içerdeki geçici bölme elemanları ve asma tavanlar sökülerek, bölüntüsüz total mekanlar haline getirilip sanat galerisi fonksiyonuna hazır hale getirilecektir. Küratörün taleplerine veya serginin konseptine göre mekan, bütüncül bir alan olarak kullanılabilir ya da yeniden bölünebilir durumda olacaktır. Bu sebeple tüm elektrik ve mekanik aksamlar, her iki fonksiyona da uyum sağlayabilecek kapasitede ve yerleşimde tasarlanmıştır. Hem ofis hem de sanat galerisi fonksiyonunda hizmet verecek olan ıslak hacimler ve teknik hacimler gibi kalıcı mahaller, yapı içlerinde renkli “box”lar olarak tasarlanmıştır. Beş yapıda beş farklı renk ile simgelenen bu renkli kalıcı “box”lar, tüm alanı deneyimleyen kullanıcıların tekrara düşmesini engellemek amacıyla simgesel birer nirengi noktası olarak düşünülmüştür.









































