Ayşenur Dağdelen Röportaj

DAC olarak, Türkiye’den yurt dışına tasarım, sanat ve mimarlık eğitimi almaya giden öğrencilerin deneyimlerini paylaşmak istediğimiz yeni bir söyleşi serisine başlıyoruz. Bu seride, farklı ülkelerde okuyan öğrencilerin hem başvuru süreçlerine hem de eğitim hayatlarına dair kişisel deneyimlerine yer vereceğiz. İlk röportajımızı, şu anda Hollanda’da Design Academy Eindhoven’da okuyan Ayşenur Dağdelen ile gerçekleştirdik.

Öncelikle seni biraz tanıyalım. Kimdir Ayşenur, neler yapar, seni buraya getiren tasarım yolculuğun nasıl başladı?

2001 yılında Hollanda’nın Veghel şehrinde, gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Henüz altı-yedi yaşlarındayken ailemle birlikte Gaziantep’e taşındık. Eğitim hayatımın büyük bir kısmı Türkiye’de geçti diyebilirim. Lise yıllarımı Gaziantep’te Güzel Sanatlar Lisesi’nde geçirdim ve sanata olan ilgimi ilk kez o dönemde tam anlamıyla keşfettim. Bu dönem, benim için en kıymetli zamanlardan biri oldu. 2019 yılında mezun oldum ve o zamandan beri yurt dışında tasarım eğitimi alma fikri hep aklımın bir köşesindeydi. Design Academy Eindhoven da o hayalimdeki okullardan biriydi. Ama o yaşlarda, yani henüz 18-19 yaşımdayken, bu hayali gerçekleştirecek cesareti kendimde bulamıyordum.
Bu yüzden üniversiteye Türkiye’de başladım ve Gaziantep Üniversitesi’nde İngilizce Öğretmenliği okumaya başladım. Aslında İngilizcem hep iyiydi; lisede Erasmus projelerine katılır, farklı kültürel etkinliklerde aktif olurdum. Fakat öğretmenlik, içimdeki yaratma arzusunu tatmin edemedi. Bu yüzden üçüncü sınıfta tasarım yolculuğuma adım atmak istedim.

Design Academy Eindhoven’a başvurmaya karar verdiğimde henüz üniversiteyi bırakmamıştım. Aksine, o dönemde aynı anda üç şeyi bir arada yürütüyordum: Hem üniversiteye devam ediyor, hem part-time olarak bir fotoğraf stüdyosunda çalışıyor, hem de Design Academy’ye başvuru sürecindeki tüm projeleri ve ödevleri hazırlıyordum. Yoğun ama dönüştürücü bir dönemdi.

Design Academy Eindhoven’a ne zaman başladın? Hangi bölümdesin ve şu an hangi dönemde okuyorsun?
Design Academy Eindhoven’a 2022 yılında başladım. Okulumuzun lisans düzeyinde klasik anlamda bir “bölüm” sistemi yok. Bunun yerine her dönem, ilgi alanına göre bir tema ya da yönelim seçiyorsun — örneğin daha araştırma odaklı (research-based) ya da daha yapım odaklı (hands-on) bir yaklaşım. Seçimlerin genelde öğrencilerin kişisel meraklarına göre şekilleniyor. Ben şu anda üçüncü sınıfım ve staj dönemindeyim. Stajımı yine Eindhoven’da bir tasarım stüdyosunda yapıyorum.

Okula ilk başladığında seni zorlayan şeyler oldu mu? Hem eğitim sistemi hem de yaşadığın çevre açısından alışman zaman aldı mı?
 Okul başlamadan önce düzenlenen tanışma haftası, yani “introcamp”, gerçekten çok güzeldi. O hafta kurduğum arkadaşlıklar hala en yakın olduğum insanlar arasında yer alıyor. Ama zaman geçtikçe şunu fark ettim: Bu kişilerle dört yıl boyunca beraber olacaksın ve hepimiz başka ülkelerden gelen uluslararası öğrencileriz ve çoğumuzun yanında ailesi yok. Bu yüzden okulda kurduğun arkadaşlıklar, zamanla bir çeşit aile bağına dönüşüyor. Fakat bu bağı kurabilmek için biraz daha fazla çaba göstermen gerekiyor. Farklı kültürlerde büyümüş olmanın getirdiği kodlar, düşünme biçimleri, tepkiler… Tüm bunları anlamaya çalışmak başta zorlayıcıydı ama bir o kadar da öğreticiydi. Benim kültürümde hiç düşünülmeyen şeylerin başka biri için çok doğal olması ya da tam tersi durumlar, zamanla bana ne kadar esnek ve açık olmam gerektiğini öğretti.
Eğitim sistemi açısından da başta zorlandığımı söyleyebilirim. Okul aslında özgür ve serbest bir yapıya sahip. Yani teori dersleri fazla yok, daha çok pratik ve tartışma odaklı. Bu özgürlük ilk başta insana biraz boşlukta hissettirebiliyor. Özellikle ilk dönemlerde atölyeye gitmekten çekiniyordum çünkü ödevler dışında hiçbir şey zorunlu gibi gelmiyordu. Ama sonra anladım ki, burada çoğu şey senin sorumluluğunda. Ne yapmak istiyorsan onun için harekete geçmen gerekiyor. Bu da seni ister istemez daha olgun ve inisiyatif sahibi biri yapıyor.

Bu okula kabul sürecin nasıldı? Portfolyo hazırlarken nasıl bir yol izledin, seni en çok zorlayan ya da motive eden şey neydi?

Başvuru sürecinde beklentileri iyi analiz etmeye çalıştım. Süreç odaklı bir okul olduğu için portfolyomda projelerin gelişim sürecine, nasıl düşündüğüme ve neler öğrendiğime odaklandım. Zorlayıcı kısmı, uzun zaman sonra yeniden üretmeye başlamak ve bunu okul, iş ve başvuru süreciyle aynı anda yürütmekti. Ama hedefimi net koymak ve önceden iyi araştırma yapmak beni motive etti. Her şeyi zamanında yapmak gerçekten süreci kolaylaştırdı.

Design Academy Eindhoven’ı seçme sebebin neydi? Başka okullarla kıyasladığında seni buraya çeken şey ne oldu?

Aklımda iki okul vardı: Design Academy Eindhoven ve KABK. İkisi de özgür ve pratik odaklı eğitim sistemleriyle dikkatimi çekmişti. DAE’yi seçmemin nedeni ise, hem süreç odaklı yaklaşımı hem de stüdyo temelli yapısıyla bana daha uygun gelmesiydi. Ayrıca başvuru süreci KABK’dan önceydi ve kabul alınca başka yere başvurmama gerek kalmadı. Kendimi burada hayal edebildim.

Şu anda nelerle meşgulsün? Hangi projeler üzerinde çalışıyorsun, nasıl dersler alıyorsun?
Günlük rutinim staj yaptığım stüdyoda projeler üretmekle geçiyor. Ama Eindhoven’da olduğum için boş zamanlarımda okulun atölyelerini kullanmaya devam ediyorum. Özellikle stajdan önce üzerinde çalıştığım bazı projeler vardı, onlara geri dönmek bana çok iyi geliyor. Bu yüzden kişisel zamanlarımda bu projeleri geliştiriyor, malzeme denemeleri yapıyorum. Şu anda ağırlıklı olarak metalle çalışıyorum; özellikle alüminyum profiller ve bakırla ilgileniyorum. Seramik ve plastik de sevdiğim malzemeler ama şu anda metal odaklı ilerliyorum.

Eindhoven’da yaşamak ve okumak nasıl bir deneyim senin için? Şehri nasıl buluyorsun, seni nasıl etkiliyor?

Eindhoven, geldiğim yerle kıyasladığımda küçük bir şehir ama kendi içinde oldukça tatlı ve kendine has bir yaşam döngüsü var. Şehri benim için özel kılan en önemli şeylerden biri arkadaş çevrem diyebilirim. Design Academy’nin yarattığı o ortam, farklı ülkelerden gelen öğrencilerin bir arada olmasıyla daha da güçlü hâle geliyor.
Öte yandan, Eindhoven’da yaşamanın en zorlu tarafı kesinlikle konut krizi. Ev bulmak gerçekten çok zor. Eğer bunu önceden bilseydim, aylar hatta yıllar öncesinden başvuruda bulunurdum. Sosyal konut sisteminde sıra beklemek bile ciddi bir süreç ya da çoğunlukla şanslı oluyorsundur. Bu durum neredeyse herkesin yaşadığı bir problem ve yeni gelen öğrenciler için büyük bir zorluk.

Eğitim sürecinin tasarım anlayışını nasıl etkilediğini düşünüyorsun? Başladığından bu yana sende ne gibi dönüşümler oldu?

Eğitim sürecinde beni en çok etkileyen şey, sunulan çeşitli fırsatlar oldu. Bu fırsatlar sayesinde, içimde varlığını bilmediğim bir ışığı keşfetme imkanı buldum. Mesela daha önce hiç deneyimlemediğim metal ve seramik atölyelerinde çalışmak, farklı malzeme ve tekniklerle tanışmamı sağladı. Bunun gibi fırsatlar sayesinde neye daha çok ilgi duyduğumu, hangi alanlara yönelmek istediğimi daha iyi anlayabildim.

Bu okulda okumak isteyen biri için ne gibi tavsiyelerin olurdu? Hazırlık sürecinde nelere dikkat etmelerini önerirsin?


Eğer bu okula hazırlanıyorsan, en önemli tavsiyem korkmadan üretmeye başlaman olur. Ödev ya da proje ne olursa olsun, mükemmel olması gerekmiyor — zaten kimse mükemmel değil ve jüriler de bunun farkında. Herkesin farklı bir geçmişi ve başlangıç noktası var, bu yüzden hata yapmaktan çekinmeden denemelere açık olmalısın.
Hazırlık sürecinde, özellikle portfolyo oluştururken süreci belgelemek çok önemli. Bir proje yaparken sadece sonucu değil, nasıl yaptığını, neyi neden denediğini, neler öğrendiğini de göster. Süreç odaklı bir okul olduğu için, projenin gelişimini anlatan fotoğraflar ve kısa açıklamalarla desteklenen bir portfolyo çok daha etkileyici olur. Uzun yazılar yerine görsel ve süreç anlatımı güçlü bir sunum yapmanı tavsiye ederim.