Mimari ve endüstriyel mekanlarda doğayı yeniden hayal eden sanatçı Lilo Klinkenberg, bitki ve çiçeklerle oluşturduğu heykelleriyle tanınıyor. Berlin, Kreuzberg doğumlu Klinkenberg eserleri ile yeşilin yumuşak dokusu ile metalin sertliği gibi zıtlıkları bir araya getiriyor.
Klinkenberg için yosun, bir sanatçının kili gibi. Hem dayanıklı hem de kolay şekillenebilir bir malzeme olan yosun, Studio Lilo’nun neredeyse her projesinde yer alıyor. Cartier için Langen Foundation’daki uzun bir yemek masasında ve Berlin’de BAM Works’teki ilk sergisi “Is This Even Real?” kapsamında, yosunun bu ilginç dokusunu farklı biçimlerde sergiledi. Sanatçının amacı, doğal ve yapay olan arasındaki sınırları sorgulamak.
Klinkenberg’in yaratıcı yaklaşımı, renk tonları ve dokular arasındaki gerilimden besleniyor. Parlak ve mat, organik ve endüstriyel, hassas ve sert unsurlar, eserlerinde sürekli bir çatışma ve uyum içinde.
Klinkenberg’in yaratım süreci, malzeme seçiminden önce daha çok makro formu belirleyerek başlıyor. Şehirde yürüyüş yaparken veya araba kullanırken gördüğü sıradan detaylar, tasarımlarına ilham veriyor. Özellikle otoyollar ve çevresindeki kontrolsüz doğa, sanatçının form arayışında önemli bir yer tutuyor. “Doğa her zaman kendi yolunu buluyor,” diyen Klinkenberg, bu organik süreçleri eserlerine yansıtıyor.
Kısa ömürlü bitkilerle çalışmanın getirdiği zorluklar, Klinkenberg’in işlerinde merkezi bir tema. Sanatçı, eserlerinin geçiciliğini kabullenirken, çevreye duyarlılığı ön planda tutuyor ve çiçek süngeri gibi kirletici malzemelerden uzak duruyor. Dayanıklılığıyla öne çıkan yosun ve kuruyarak doğal güzelliğini koruyan bitkiler, çalışmalarında sıkça tercih ediliyor.
Lilo Klinkenberg, botanik sanatın sınırlarını zorlayarak, izleyicilerini doğal olanın karmaşasında bir yolculuğa çıkarıyor.
Fotoğraflar: Clemens Poloczek
Yorum Yazın!