Mimari tasarımların çeşitliliği teknolojinin de ilerlemesiyle gittikçe artış göstermekte ve bu durum hem dijital hem sahada üretimin hızlanmasına sebebiyet veriyor. Bu doğrultuda mimarlık disiplininde daha nitelikli çalışmaların üretilmesi için mimari eleştiri önemli bir kriter oluyor. Ross Barney Architects’in kurucusu Carol Ross Barney de bu iyileştirme için değerli görüşlerini geçtiğimiz haftalarda Dezeen’e yaptığı röportajda paylaştı. Röportajın merceğinde bulunan ‘şehirlerde göçün artmasıyla oluşan yoğunluk sorununu’ ve buna karşın gökdelenlerin bir çözüm olarak görülmesini doğru bulmadığını, gökdelenlerin ‘o kadar değerli olmadığını’ söyleyerek vurguluyor. Tartışılan diğer başlıklar arasında kadınların mimarlıktaki konumu, tasarımda adalet yer alıyor.
Carol Ross Barney, şehir planlaması ve mimarlık pratiğinde yeterince değer verilmeyen altyapıya yatırım yapmanın, şehirlerde artan nüfus yoğunluğuna çözümleri yeniden düşünmenin ve mimarlık alanını kadınlara ve azınlıklara açmaya devam etmekle mümkün olabileceğini söyledi. Barney, sözlerini doğduğu ve birçok proje gerçekleştirdiği yer olan Amerika Birleşik Devletleri’nin şehir planlaması ve mimarlık stratejileri doğrultusunda detaylandırdı.
Mimarın başlıca projelerinden biri de şehrin içinden geçen nehir boyunca uzanan 1,25 millik bir alana yürüme yolları, eğlence alanları ve mimari detaylara sahip Chicago Riverwalk projesi. Bunun gibi birçok kamusal alan, tren istasyonu tasarımına imza atan mimar röportajda Amerika’da şehirlerin eşitsizliğine değiniyor ve bunun önemli olduğunu söylüyor; “Şehirlerde eşitlik fikri önemli çünkü bence bütün ülkeleri ve bütün toplumları ekonomik olarak daha sağlıklı hale getiriyor.”
Amerika’nın pek çok şehri, yatay bölgelenme ve organizasyonlarla inşa edildi ve bu, farklı alanların farklı işlevlere hizmet ettiği, ticaretin merkezde, perakende ve konutların merkezlerden yayıldığı bir düzen meydana getirdi. Bu yatay bölgelenme ile daha yoğun bir kentsel dokunun gökdelenlerle sağlamanın doğru yolu olmadığını söyledi. “Gökdelenler sadece ‘kupa, simgesel ödül’ olacak. Yüksek binalar yoğunluğa ihtiyaç duyduğunuzda iyi görünebilir ama asıl yüz yüze iletişim kurmamız gerektiğinde yoğunluğa ihtiyacımız var. Ve bence eninde sonunda gökdelenler sadece bir kupa olacaklar çünkü o kadar da değerli değiller.”
Buna çözüm olarak şehirlerde daha fazla orta katlı bina ve daha iyi kamusal alanların olması gerektiğini ekledi. “Bu projeler, bir topluluğun ihtiyaçlarını belirlemek için halkın istişaresini içermelidir; bu, onun daha yaygın hale geldiğini gördüğü bir eğilimdir ve tasarımı şehir çapındaki sorunları ele alacak şekilde genişletmek için ‘meşru ortak hedefler’ etrafında yönlendirmenin anahtarıdır. Tasarım eksikliği ekonomik bir sorundur ve getirdiği değer, ekonomik maliyetinin çok üzerindedir.”
Barney, şehirleri planlarken bir mahallede dizilmiş, ölçek ve biçim olarak uyumlu, orta katlı yapıları destekleyen bina tipolojisi anlamına gelen ‘missing middle housing’ (eksik orta konut) kavramının daha fazla araştırılması gerektiğini söyledi. Amerika’da bu fikri benimseyen şehir olarak Şikago’yu örnek verdi.
Carol Ross Barney, röportajında kadınların mimarlık şirketlerinin liderliğinde yeteri kadar görünür olmadığını da vurguladı; “Mesleğin en üst düzey mimarlarına bakıyorsunuz, büyük firmaların ortakları veya sahipleri kadınlar hala orada temsil edilmiyor.”
Mimarın bu sözlerine karşılık Dezeen platformundan mimarın görüşlerini destekleyen yorumların yanı sıra mimarlıkta ve şehir planlamasında tartışılması gereken daha önemli meselelerin belirtildiği yorumlar yapıldı. Bu yorumlardan başlıcaları; “Banliyölerdeki yayılma, gökdelenlerden çok daha kötü bir sorun”, “Gökdelenler yalnızca mimari açıdan gösteriş simgesidir ve içinde ve çevresinde yaşaması ve çalışması gerekenlere iyi hizmet etmez”, “Banliyölerin dikkatlice düzenlemeye tabi tutularak yoğunlaştırılması, şehirlerin önümüzdeki elli yıldaki başarısı ve canlılığı için gerekli.”
Carol Ross Barney’nin mimari eleştirisi Amerika özelinde olsa da gökdelenlerin ülkemizde de şehir silüetlerinde görünerek önemli bir yer edindiğini söyleyebiliriz. Mimarın sözleri, gökdelenlerin yaygınlaşmasının ve dikey-yatay mimari birlikteliğinin şehir yoğunluğunda ne kadar fayda sağladığı, sürdürülebilirlik açısından tercih edilebilir başka çözümlerin de olabileceği ve de kentin tarihi dokusunu koruyarak uygulamaların yapılması gerekliliğini vurgular nitelikte.
Referanslar: dezeen.com
Kaynaklar: missingmiddlehousing.com, archdaily.com
Yorum Yazın!