DAC olarak, Türkiye’den yurt dışına mimarlık, tasarım ve sanat eğitimi almaya giden öğrencilerin deneyimlerini paylaşmaya devam ediyoruz. Farklı ülkelerde okuyan öğrencilerin hem başvuru süreçlerine hem de eğitim hayatlarına dair kişisel deneyimlerine yer veriyoruz.
Üçüncü röportajımızı, şu anda Redesigning the Post-Industrial City – UNIC programında yüksek lisansını yapan Özüm Ezgi Satılmış ile gerçekleştirdik.

Görsel: unic.eu
Mimarlığa ilgin nasıl başladı? Seni bu alana yönlendiren deneyimler nelerdi?
Küçüklüğümden beri her zaman bir şeyleri tasarlama ve üretme halindeydim. Ailemde mimarlık ya da sanatsal üretimde bulunan biri yok; hukuk ve sağlık sektöründen insanların bulunduğu bir çevrede büyüdüm. Bu yüzden gerçekten keyif aldığım şeyleri kendi başıma keşfetmem gerekti. Ailem bu süreçte beni sınırlamak yerine hep destekledi. Küçükken ailemin işleri nedeniyle Türkiye’nin farklı şehirlerine taşındık. Başta zor olsa da, her taşınma farklı şehirlerin ve kültürlerin beni nasıl etkilediğine dair bir tür farkındalık kazandırdı. Bir yeri kendime ait kılmak için yeni insanlarla tanışmaya, onları anlamaya ve içinde bulunduğum mekanı kendime göre şekillendirmeye çalıştım. Belki de mimarlığa ilgim, bu aidiyet duygusunu ararken ortaya çıktı.

Hangi bölümde eğitim görüyorsun ve programının hangi dönemindesin?
Şu anda Erasmus Mundus Joint Master – Redesigning the Post-Industrial City (RePIC) programında yüksek lisansımı tamamlamak üzereyim. Program, UNIC ittifakı kapsamındaki sekiz üniversitenin ortak yürüttüğü iki yıllık bir eğitim. İlk dönemimi Ruhr Üniversitesi Bochum’da, ikinci dönemi Koç Üniversitesi’nde ve Rotterdam Üniversitesi iş birliğiyle, üçüncü dönemi ise Liège Üniversitesi’nde tamamladım. Her yıl düzenlenen CityLab etkinlikleri sayesinde birinci yılda Cork, ikinci yılda ise Malmö’yi kısa süreli olarak deneyimleme fırsatım oldu. Tezimi henüz teslim ettim ve şu anda diplomamı bekliyorum.

Bu programa kabul sürecin nasıldı ve başvuru için hangi aşamalardan geçmek gerekiyor?
Motivasyon mektubu, CV, portfolyo ve bazı ek belgeler isteniyor. Özellikle motivasyon mektubuna çok önem veriliyor. Benim başvurduğum dönemde süreç tek aşamalıydı ve mülakat yapılmamıştı. Ancak bu durum her yıl değişebildiği için başvurmayı düşünenlerin güncel koşulları kontrol etmeleri önemli.
Program boyunca karşılaştığın en büyük zorluk neydi? Eğitim sistemine ve yeni çevreye uyum sürecin nasıl geçti?
Program sırasında beni en çok zorlayan şey bürokratik süreçler oldu. Her dönem farklı bir ülkeye gitmek, özellikle Avrupa Birliği dışından gelen bir öğrenci olarak vize ve oturum işlemlerini sürekli takip etmeyi gerektiriyordu. CityLab etkinliklerinin gerçekleştiği ülkeler için de (örneğin İrlanda) vize başvurusu yapmak gerekiyordu. Belgeleri hazırlamak ve her ülkenin farklı prosedürlerine uyum sağlamak zaman zaman yorucu olabiliyor. Eğer programın bursunu kazanmışsanız, finansal durum belgeleri gibi kısımlar biraz daha kolay ilerliyor.
Diğer zorlayıcı konu ise konaklama. Bazı üniversiteler yurt imkanı sunarken bazıları sunmuyor; bu yüzden her dönem için planlamayı önceden yapmak önemli. Daha önce programda yer almış öğrencilerle iletişime geçmek oldukça faydalı oluyor. Bazı durumlarda bir öğrencinin ayrıldığı evi bir sonraki öğrenci devralabiliyor. Kısacası her türlü olasılığa hazırlıklı olmak ve planlı ilerlemek gerekiyor.
Eğitim sistemi ve yeni çevreye alışma ise tamamen kişisel. Hangi eğitim sistemlerine aşina olduğunuz, yaşam tarzınız ve karakteriniz bu süreci etkiliyor. Yeni bir sosyal çevreye adapte olmak ve kendi günlük düzeninizi yeniden kurmak zaman alıyor, benim için de bazı dönemler kolay geçmedi.

Bu programı tercih etme sebebin neydi? Diğer programlarla kıyaslandığında seni buraya çeken özellikler nelerdi?
İTÜ’de mimarlık lisansı yaptım ve peyzaj mimarlığı eğitimi aldım. İnsanların mekânlarla kurduğu ilişkiler, kamusal alan kullanımı, kentlerin dönüşümü ve ölçekler arasındaki bağlantılar ilgimi çekmeye başladıkça, yüksek lisansımda daha çok şehircilik alanına yönelmek istedim. Peyzaj mimarlığı ve mimarlık eğitimi aldım. İnsanların mekânlarla kurduğu ilişkiler, kamusal alan kullanımı, kentlerin dönüşümü ve ölçekler arasındaki bağlantılar ilgimi çekmeye başladıkça, yüksek lisansımda daha çok şehircilik alanına yönelmek istedim. Başvurduğum dönemde kabul aldığım diğer iki programı oldukça masraflı oldukları için eledim ve kalan seçenekleri müfredat içeriklerini inceleyerek değerlendirdim. Özellikle ikinci dönemde sunulan tematik uzmanlaşma hatlarının farklı yönlere odaklanıp derinleşme imkanı vermesi kararımda etkili oldu. Ayrıca farklı eğitim sistemlerinde ve farklı kentlerde bulunma fikri de tercihimi etkiledi.
Program yalnızca mimarlık disiplininden gelen öğrencilerle sınırlı değil, farklı alanlardan katılımcılara da açık. Bu disiplinlerarası yapı, farklı bakış açılarına açılabilmek açısından oldukça motive ediciydi.
Programın müfredatı ve ders içerikleri hakkında bilgi verebilir misin?
Program dört dönemden oluşuyor ve her dönem farklı bir şehirde farklı bir üniversite bünyesinde hem çevrimiçi hem de yüz yüze ilerliyor.
İlk dönem Almanya’daki Ruhr Üniversitesi Bochum’da geçti ve teorik bir temel oluşturmaya odaklıydı. Şehirleri post-endüstriyel dönüşüm bağlamında ele alarak mekan, toplum ve çevre ilişkisini farklı açılardan inceledik. Bu dönem, İrlanda’nın Cork kentinde gerçekleştirilen CityLab çalışmasıyla sona erdi. Burada, post-endüstriyel bir kentte aidiyet duygusunun nasıl kurulabileceğini araştırdık ve farklı disiplinlerden öğrencilerle yerel paydaşların katılımını içeren tartışmalar yaptık.


İkinci dönemde, “Inequality, Diversity and Social Justice” temasını seçerek İstanbul’daki Koç Üniversitesi’nde derslere devam ettim. Şehir, temsil, toplumsal adalet ve katılımcı tasarım kavramlarını farklı ölçeklerde tartışma fırsatı buldum.

Görsel: unic.eu
Üçüncü dönemde iki rota arasından seçim yapılabiliyordu: saha temelli katılımcı araştırma rotası (University College Cork) veya araştırma ağırlıklı akademik rota (University of Liège). Analitik ve metodolojik olarak derinleşmek istediğim için ikinciyi tercih ettim. Liège’de dönem, “urban mobility”, “urban ecology” ve “urban economics” temaları üzerinden post-endüstriyel kentin dönüşümünü çok katmanlı şekilde ele alıyor. Dönem, Malmö’deki City Lab II ile başladı ve burada göçmen toplulukların kentsel yaşama katılımını ve süper-çeşitlilik kavramının kent yönetimiyle ilişkisini inceledik.
Son dönem, bireysel araştırmaya dayalı tez süreciyle tamamlanıyor. Öğrenciler klasik akademik tez, makale formatında araştırma veya saha temelli pratik proje biçimlerinden birini seçiyor ve danışmanlarını RePIC üniversiteleri arasından belirleyebiliyor; böylece çalışma uluslararası bir akademik çevrede ilerliyor.
Farklı şehirlerde yaşamak ve eğitim görmek sana neler hissettirdi?
Program her dönem farklı şehirlerde yaşamanızı sağlıyor; sürekli yeni deneyimler kazanırken her seferinde sıfırdan bir sosyal çevre kurmak gerekiyor. Üçüncü dönemden sonra tez sürecim Belçika ile doğrudan ilişkili olduğu için burada kalmaya devam ettim.
Benim için en zorlayıcı olan, sürekli hareket etmek değil, her şehirde kendi günlük rutinlerimi yeniden kurmak zorunda olmamdı. Program gereği genellikle büyük veya çok hareketli şehirler yerine dönüşüm sürecindeki post-endüstriyel kentlerde bulunuyorduk. Bu durum hem günlük yaşamı hem de alışkanlıklarımı etkiliyor ve her şehirde kendime yeni bir düzen oluşturmamı gerektiriyordu.
Şu anda hangi projeler üzerinde çalışıyorsun ve programın senin üzerindeki etkilerini gözlemliyor musun?
Tezimi henüz teslim ettim ve kısa vadede onu bir yayına dönüştürmek öncelikli hedefim. Şu sıralar iş akışımı ve bürokratik işleri düzenlemekle meşgulüm, bu yüzden başka projelere yoğunlaşamıyorum. Ayrıca yakında yeniden taşınacağım; iş veya akademi bağlantıları açısından nerede kalıcı olacağım hâlâ net değil. Bu programın etkilerini zamanla daha iyi göreceğim. Farklı disiplinlerin kesişiminde çalışmaya alışmak ve kendimi yeni yollarla ifade etmeyi öğrenmek bana çok katkı sağladı. Bu deneyimin, düşünme biçimimi geliştireceğini ve farklı bakış açılarını birleştirmeme yardımcı olacağını düşünüyorum.


Bu programa başvurmayı düşünenlere neler önerirsin?
Programa başvuracaklara söyleyebileceğim en önemli şey değişime ve hareketliliğe açık olmalarıdır. Program çok şey öğretiyor ama sizi sık sık konfor alanınızdan çıkarıyor. Bu yüzden sadece akademik olarak değil zihinsel olarak da esnek olmak faydalı. Program oldukça disiplinlerarası ve kendi alanınız dışındaki tartışmalara açık olmak da işin keyifli ve verimli yanlarından biri. Okulları seçerken şehirler veya ülkeler cazip görünebilir ama asıl önemli olan gerçekten ilgilendiğiniz alan ve çalışma biçimidir. Buna göre başvurunuzu şekillendirirseniz çok daha iyi deneyimler ve sonuçlar elde edebilirsiniz.

Görsel: unic.eu








Yorum Yazın!