17. Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi daha bilinen adıyla Venedik Mimarlık Bienali bu sene mimar ve akademisyen Hashim Sarkis’in küratörlüğünde gerçekleşiyor. 22 Mayıs tarihinde açılışı gerçekleşen sergi 21 Kasım 2021 tarihine kadar görülebilecek. Bienalin bu seneki teması: ‘How Will We Live Together? (Birlikte Nasıl Yaşayacağız?). Küratörün açıklaması sergilerin ana fikrini özetliyor: ’Yeni bir mekansal anlaşmaya ihtiyacımız var. Artan siyasi bölünmeler ve büyüyen ekonomik eşitsizlikler bağlamında, mimarları birlikte cömertçe yaşayabileceğimiz alanlar hayal etmeye çağırıyoruz’. Çevre krizlerinden, doğayla olan iletişimimize ve empati kavramına kadar birçok farklı konu üzerinde yoğunlaşan enstalasyonlar her sene olduğu gibi bu sene de oldukça ilgi çekici. Giardini ve Arsenale’de yer alan ülke pavyonları ve ana sergi ziyaretçileri üzerinde durulan konuları sorgulamaya davet ediyor. Günün sonunda, ortaya konan birçok yaratıcı fikir ve Venedik’in eşsiz atmosferi ziyaretçilerine benzersiz bir deneyim yaşatmayı vadediyor. Bu senenin ilgi çeken pavyonlarından bazılarını sizler için derledik…
Nordic Pavilion: What We Share | Helen & Hard
What We Share isimli sergi için Helen & Hard Venedik Bienali 2021’deki İskandinav Pavyonu’nu bir grup kullanıcıyla işbirliği içinde tasarlanan Norveç’teki bir ahşap toplu konut projesinin tam ölçekli bölümüne dönüştürdü. Ortak barınma konsepti için bir model sunan serginin küratörlüğünü Norveç Ulusal Müzesi gerçekleştirmiş. Katılımcı bir anlayışı benimseyen sergi paylaşıma dayalı toplulukları teşvik etmek için bir fikir sunuyor. Ziyaretçiler, Helen & Hard’ın Norveç’in Stavanger şehrindeki Vindmøllebakken adlı ödüllü ortak konut projesinin küçük ama tam donanımlı dairelerden oluşan prototipinin bir kesitini gezme olanağı buluyor. Sergi için bir adım ileri giderek ortak barınma fikrinin daha da radikal bir hali geliştirilmek istenmiş: ‘Hangi işlevleri veya sosyal durumları dairelerden çıkararak diğer sakinlerle paylaşabilirler?
Helen & Hard’ın kreatif direktörleri Siv Helene Stangeland ve Reinhard Kropf projeyi şu sözlerle özetliyor: ’Bir ortak konut topluluğun hem mimarları hem de sakinleri olmak, bugün karşı karşıya olduğumuz bazı toplumsal ve çevresel zorluklarla mücadele açısından bu konut modelinin sunabileceği potansiyelin farkına varmamızı sağladı. Venedik’te bu potansiyeli keşfetmek ve sakinler ile kurumlar arasındaki etkileşimin nasıl uyarlanabilir bir mimari oluşturabileceğini göstermek istiyoruz.’ İskandinav Pavyonu’nun etkileyici mimarisiyle bütünleşen bu sergi mutlaka görülmesi gereken işler arasında.
Danish Pavilion: Con-nect-ed-ness | Lundgard & Tranberg Architects
Mimarlık Stüdyosu Lundgaard & Tranberg Architects ve küratör Marianne Krogh, yağmur suyu sisteminin döngüselliğini kullanarak Con-nect-ed-ness isimli enstalasyonu hayata geçirdi. Yerleştirilen borular dışarıdan yağmur suyunu toplayarak sergi boyunca bu suyu kapalı döngü bir yolculuğa çıkarıyor. Sergiye ismini veren bağlantı kavramı için tasarım ekibi ilhamını bienalin ana teması olan ‘Birlikte Nasıl Yaşayacağız?’ sorusundan almış. Dünyadaki tüm yaşamı birbirine bağlayan unsur olarak suyun sınırsız versiyonlarda deneyimlendiği bir sergi ortaya çıkarılmış. Tasarımcılar suyun döngüsünü ‘Su içeri alınır, sahnelenir, algılanır ve ardından tekrar pavyondan dışarı akar’ diyerek açıklıyor. Sistemdeki suyun beslediği bitkilerin yapraklarıyla demlenen çaylar ise sergiyi gezen ziyaretçilere ikram edilerek, ziyaretçiler de sistemin bir parçası olmaya davet ediliyor.
Sense of Space | Refik Anadol Studio – Gökhan S. Hotamışlıgil
Arsenale bölümünün girişinde yer alan bu etkiliyici enstalasyon mimarlık, sinirbilimi, görsel sanatlar gibi farklı disiplinler arasındaki simbiyotik ilişkiye dikkat çekiyor. Enstalasyon beynimizin nasıl öğrendiğini, hatırladığını ve farklı duyuları deneyimlediğini yansıtan veri noktalarının çizilmesiyle oluşturulan 3B baskılı bir yapı ortaya koyuyor. Ciddi bir araştırma altyapısına sahip olan proje, bizi yapay zeka çağında estetik ve mimari tanımlamalarımızı yeniden düşünmeye davet ediyor.
Ego to Eco | EFFEKT Architects
Ego to Eco isimli enstalasyon küratör Hashim Sarkis’in sorusuna, yani bienalin temasına yanıt veriyor: ‘Birlikte Nasıl Yaşayacağız?’.EFFEKT Architects tarafından tasarlanan sergi, parçası olduğumuz ve bağlı olduğumuz ekosistemleri üretmek, tüketmek ve canlandırmak adına yaşamak ve inşa etmek üzerine bir dizi fikir, kavram, strateji ve tasarım sergiliyor. Sergilenen projelerin canlı ağaçların arasına yerleştirilmiş olması da enstelasyonu oldukça sıra dışı kılıyor. Sergide yer alan projelerin modelleri arasında, stüdyonun Gisselfeld Klosters Ormanı’nda çelikten inşa ettiği 45 metre yüksekliğindeki sarmal kule olan The Forest Tower yer alıyor. Ayrıca projelerin arasında EFFEKT tarafından IKEA’nın araştırma laboratuvarı Space10 ile birlikte oluşturulan kentsel çiftliklerle birlikte yaşayan bir mahalle tasarımı olan The Urban Village projesinin bir modeli de bulunmaktadır.
EFFEKT Architects aynı zamanda sergi kapsamında alana dört farklı türden 1200 adet bir yaşında ağaç dikmiş. Bu fidanların hepsi hidroponik sistemle yetiştirilmektedir. Hidroponik, bitkileri toprak kullanmadan yetiştirebilen bir bahçecilik sistemidir. Fazla su, yetiştirme masası adı verilen sistemi tutan saksının altındaki bölüme akar. Basıncı, nemi ve sıcaklığı izleyen sensörler EFFEKT’in sistemi Kopenhag’daki ofislerinden izleyebilmesine ve kontrol edebilmesine olanak tanır. Ağaçların Venedik Mimarlık Bienali’nin sergi salonunda altı ay boyunca büyümesi planlanıyor. Bienal bitiminde de EFFEKT ağaçları Danimarka’ya taşıyarak kentsel bir ağaçlandırma projesi kapsamında tekrar dikecek. Stüdyo bu ağaçların önümüzdeki 50 yıl içinde 1000 tondan fazla karbondioksiti emebileceğini öngörüyor. Doğayı fikirlerin bir adım ötesine geçerek fiziki olarak da serginin bir parçası haline getirmek oldukça sıra dışı ve çarpıcı bir yaklaşım ve belki de ‘Birlikte Nasıl Yaşayacağız?’ sorusuna verilen en anlamlı cevaplardan.
Turkish Pavilion: Architecture As Measure | NEMESTUDIO
NEMESTUDIO tarafından hayata geçirilen Türkiye Pavyonu 17. Venedik Mimarlık Bienali’nde ‘Ölçü Olarak Mimarlık’ (Architecture As Measure) isimli oldukça iddialı bir sergi ile yer alıyor. Sergi, mimari hayal gücünün, sürdürülebilirliği amaçlayarak ve iklim değişikliğini ‘çevrecilik ve teknolojik determinizmin ötesine geçerek’ ele almak için nasıl katkıda bulunulabileceğine odaklanıyor. ‘Ölçü’ kavramının iki farklı anlamı vardır; ilki bir alet yardımıyla bir şeyin boyutunu veya miktarını belirleme eylemini temsil ederken diğeri ise olayın özüne odaklanarak olayı derinlemesine incelemek anlamına gelmektedir.
Sergide hakim olan yoğun, göz kamaştırıcı sarı renk iki boyutludan üç boyutlu bir görüntüye geçiş yapan deneyimi güçlendirmektedir. Sergi siyah kutular içerisine kurulan dört diorama odasından oluşmaktadır. Parlak ışıkların düzleştirdiği ve yabancılaştırdığı odalara girdiğinizde ise sunulan tüm durumları ve detayları yakından inceleme fırsatına sahip olursunuz. Odaların belgesel gerçekliği ve titiz detayları yaşanan deneyimi farklı bir boyuta taşımaktadır. Serginin küratörlüğünü üstlenen NEMESTUDIO’nun kurucusu Neyran Turan’ın amacı, mimarlığın dünya ile ilişkisi için başka bir yol önermek ve gündelik ile gezegen arasındaki karmaşık ilişkiye odaklanmak olmuş. Ölçü Olarak Mimarlık, sergilerin yanı sıra internet sitesinde yer alan ana konu başlıkları altında toplanan içerikler de sunuyor. (https://pavilionofturkey21.iksv.org/tr)
Referanslar: labiennale.org, www.archipanic.com, dezeen.com, digitalnomadslifestyle.com, aasarchitecture.com, domusweb.it, refikanadol.com, lucept.com
Fotoğraflar: DSL Studio, Courtesy of National Museum of Norway, Hampus Berndtson, EFFEKT, RM Photo Studio
Yorum Yazın!